TÜRKİYE’DEKİ SOSYAL DEMOKRASİ VE GELİR ADALETSİZLİĞİ (1987–2002)

Sosyal Demokrasi Gündemi
11 min readMay 19, 2021

--

ÖZET

Bu makale 1987 ve 2002 yılları arasında sosyal demokrasi penceresinden Türkiye’deki iktisadi anlamda gelir adaletsizliği üzerine bir değerlendirme yapmayı amaçlamaktadır. Türkiye’de sosyal demokrat hareketin neo-liberal dönemdeki dönüşümü ve Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin 1980 darbesinden sonra demokratikleşme mücadelesi üzerinde durulacaktır. SHP içerisindeki kutuplaşma ve ideolojik tartışmalar, batılı anlamda sosyal demokrat bir parti ve emeğin kitle partisi olma idealiyle kurulan SHP’nin tekrar Cumhuriyet Halk Partisi geleneğiyle birleşmesi, Sosyal demokratların 1990’larda küreselleşme ile birlikte karşılaştığı kriz ve neo-liberalizmin yükselişi karşısında çabası, CHP’nin 1990’lardaki rolü ele alınacaktır.

Anahtar kelimeler: SHP, Sosyal Demokrasi, CHP, Gelir Adaletsizliği

1. GİRİŞ

Sosyal Demokrasi’nin, Türkiye siyaseti içinde ana damar siyasi akımlardan biri olmasına rağmen, gelir adaletsizliği üzerine kapsamlı bir literatürün olmaması dikkat çekiyor. Makalenin ilk bölümlerinde, 12 Eylül 1980 darbesinden sonraki demokratikleşme mücadelesi, SHP’nin (Sosyal Demokrat Halkçı Parti) kuruluşu, sosyal demokrasi modeli ve hedefleri ele alınmıştır. Türkiye’deki sosyal demokrasinin sorunlu olan yapısının anlaşılabilinmesi için, özellikle SHP’nin deneyimi göz önünde bulundurulmuştur. On yıllık dönem, sosyal demokrasi düşüncesi için pek çok yeniliği ve açılımı beraberinde getirdiği gibi, onarılması güç sorunların kemikleşmesi anlamında da hayati önemde olmuştur (Kömürcü, 2009: 2). Çalışmanın devamında Neo-liberalizmin yükselişinin, hem siyasi hem de gelir adaletsizliği üzerine olan etkileri, Türkiye sosyal demokrasisinin 1990’lı yıllarda yaşadığı kriz kapsamında değerlendirilmiştir.

2. SOSYAL DEMOKRAT HALKÇI PARTİ’NİN SOSYAL DEMOKRASİ MODELİ VE HEDEFLERİ

12 Eylül askeri darbesinin ardından şekillenen ve 1980’lere damgasını vuran yeni siyasal, ekonomik ve toplumsal yapı, sosyal demokrat bir hareketin gelişimini önemli ölçüde kısıtlayan özellikler sergilemiştir. Sol’un gelişmesini engellemeyi hedef edinmiş baskıcı bir siyasal rejim, anti-demokratik bir Anayasa ve bütün unsurlarıyla bastırılmış bir toplumsal muhalefet dönemin tipik özellikleridir. 1980 darbesinden sonra tüm olumsuz koşullara rağmen sosyal demokratlar 1983 yılında yeni partilerini kurarken, partinin geleceğini CHP mirası üzerine inşa etmek yerine açıkça sosyal demokratlığa vurgu yapmayı tercih etmişlerdir. Yeni partinin ismi, ideolojisini ifade edecek biçimde Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) olarak belirlenmiş. 3 Kasım 1985’te gerçekleşen SODEP — Halkçı Parti (HP) birleşmesiyle yeniden Kemalizm ile sosyal demokrasiyi birleştirmeye çalışan bir siyaset anlayışı gündeme gelmiştir. Böylelikle Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) tarihi, bir bakıma, sosyal demokrasi düşüncesiyle partiyi “CHP’leştirme” düşüncesi arasındaki mücadelenin tarihi olmuştur (Kömürcü, 2009: 5). Genel Başkan İnönü’nün 8 Kasım 1986’da gerçekleştirilen Kurultay’da yaptığı açılış konuşması önemli veriler sunmuştur. İnönü, maddeler halinde SHP’nin ‘Öncelikli Hedefler ve Seçenekleri’ni sıralamıştır. Buna göre SHP’nin birinci hedefi demokrasiyi tüm kurum ve kurallarıyla hayata geçirmek, ikincisi kapsamlı bir sosyal devlet yapısı kurmak, üçüncüsü ise gelir dağılımındaki adaletsizliklerin giderilmesidir (Kömürcü, 2009: 5). SHP, “demokratik, bağımsız ve üretici bir toplum düzeni” oluşturmayı amaç edinmiş, bu düzende devlet, halk için oluşturulmuş, halkın üzerinde ve dışında değil, onun ihtiyaç duyduğu işlevleri görecek bir örgüttür. (Kömürcü, 2009: 6). SHP bu tutumu ile temel hak ve özgürlüklere dayalı, çoğulcu ve katılımcı bir demokrasi hedeflemektedir. SHP Programı’na göre toplumda gerçek anlamda eşitliğin sağlanması ancak toplumsal ve ekonomik alanlarda adaletin sağlanmasıyla gerçekleştirilebilir. SHP, “eşitsizliği yeniden üretmeyen bir toplum” düzeni vaat ederken, sadece bireylerin eşit hak ve özgürlüklere sahip olmasını değil, adil bir servet ve gelir dağılımı yaratma hedefini ortaya koymuştur. SHP’ye göre “ekonomik aksaklıklar, eşitsiz büyüme, bölgesel farklılıklar, gelir dağılımındaki adaletsizlikler, piyasa mekanizmasının ortaya çıkardığı sorunlardır (Kömürcü, 2009: 7). Parti, piyasa mekanizmasının sağladığı olanaklardan yararlanırken, ortaya çıkardığı bu tür sakıncalardan kaçınmak için etkin bir ulusal planlamanın gerekli olduğunu kabul eder ve planlama SHP’nin ekonomi politikasının temelini oluşturur (Kömürcü, 2009: 7). SHP döneminde devlet, sosyal devlet olacaktır. SHP’nin sosyal demokrat anlayışının temelini oluşturan bu hedefleri gerçekleştirmesi için uygulaması gereken ise vergilendirme politikası olarak tespit edilmiş, uygun bir maliye politikasıyla toplumun kalkınmasında devletin enflasyon sorununa düşmeksizin işlevlerini yerine getirebileceğini savunmaktadır (Kömürcü, 2009: 9). SHP burada vergiyi devletin gelir kaynağı olarak değil, sosyal demokrat toplumun yaratılmasında araç olarak görmüştür. Parti, “gelirin daha adil dağılımında, topluma katkıda bulunmadan sağlanan kazanç yollarını tıkamada, toplumda sağlıklı tüketim kalıpları oluşturmada, üretimin özendirilmesinde ve yatırımların güçlendirilmesinde vergi politikalarından yararlanılmasını gerekli” bulmaktadır (Kömürcü, 2009: 10). Böylece gelir adaletsizliğinin önüne geçmek hedeflenmektedir. SHP’nin sosyal demokratlığı daha çok ekonomik ve sosyal politika olarak ele aldığı da dikkat çekmektedir. Reel siyasette ise demokratikleşme mücadelesi olmuş ve diğer siyasi partilerden farkını tam olarak burada ortaya koymuştur. SHP’ye göre sosyal demokrasinin özünü, liberal demokrasiyi tamamlayan bir ekonomik ve sosyal politikalar kümesi oluşturmaktadır (Kömürcü, 2009: 13). Partinin diğer merkez sağ partilerden farkı demokratik değerleri değil, ekonomik ve sosyal politikalarıdır. Merkez sağ partiler 12 Eylül darbesi sonrasında, toplumun demokratikleşme ihtiyacını karşılayamadığı için SHP’yi farklılaştıran demokratikleşme eylemleri olmuştur. 26 Mart 1989 yerel seçimlerinde SHP % 28,69 oy oranıyla birinci parti olmuştur. SHP, toplam yedi büyükşehir belediyesinden altısını (İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Gaziantep ve Kayseri) kazanmış, bu kentlerdeki oy ortalaması % 38’in üzerine çıkmıştır. Toplamda 39 il belediyesinin kazanılmasıyla Türkiye’deki kent nüfusunun yaklaşık % 65’inin yönetimi SHP’ye geçmiştir (Kömürcü, 2009: 13). 1989 yerel seçimlerinin ardından iktidar olma olasılığının açıkça belirginleşmesinden sonra parti içinde bir imaj arayışı oldu.

3. SOSYAL DEMOKRAT HALKÇI PARTİ VE DOĞRU YOL PARTİSİ’ NİN KOALİSYONU

1980’ler ve 1990’lar boyunca gerçekleşen değişimler Türkiye’de seçimlerde iddialı Avrupa tarzı bir sosyal demokrat hareketin oluşması için zemin hazırladı. 1980’lerde başlayan 1990’da hızlanan küreselleşme Türkiye’nin hem yararına hem de zararına sonuçlar doğdurdu. 1991 genel seçimlerinden sonra, 1991–95 DYP ile koalisyon dönemi boyunca; parti içindeki hizipçiliğe bağlı olarak SHP’ye karşı eleştiriler arttı (Kurt, 2017: 76). SHP bir türlü tutarlı bir parti kimliği oluşturamadığı gibi, toplumsal tabanı giderek eriyen, sürekli kendi içinde iktidar mücadelesi veren bir parti haline gelmiştir (Kömürcü, 2009: 20). Grup içi mücadele, başarısız politikalar, sendikalarla ilişkilerin zayıflaması, belediyelerin yönetişimindeki sorunlar ve iktidarı sırasında başarısız politikalar gibi siyasi başarısızlıklar nedeniyle SHP toplum üzerindeki gücünü kaybetti (Kurt, 2017: 62). Baykal ve arkadaşlarının CHP’yi 1991'de yeniden kurmaları için istifa etmelerinden, SHP’nin 1995'te CHP ile birleşmesine; SHP’nin CHP geleneğine yöneldiği ve sosyal demokratik ilkelere yapılan vurgunun zayıfladığı açıkça kabul edildi (Kurt, 2017: 62). Bundan böyle Türkiye’de sosyal demokrasi CHP’nin hegemonyası altında yeniden değerlendirildi. Dolayısıyla Türkiye’nin sosyal demokratları, seçimin zaferi olarak kalamadılar ve bu durum Türkiye’nin sosyal demokrasisinin krizi olarak temsil edildi. SHP, partilerinin gelişmesini engelleyen siyasal, hukuki, kurumsal engelleri ortadan kaldırma, yerel yönetimlerdeki imkânsızlıkları gidererek başarısızlıkları başarıya dönüştürme, gerçek anlamda bir demokratikleşmeyi hayata geçirme ve gelir dağılımını çalışanların lehine olacak biçimde yeniden düzenleme ümitleriyle DYP’yle koalisyon ortaklığını kabul etmiştir (Kömürcü, 2009: 20). Koalisyon hükümeti kurulduktan sonra demokratikleşme ve sosyal adaletin sağlanması konularında olumlu beklenti oluşmuştur. Fakat koalisyon hükümeti vaat edilenin aksine hareket etmiştir. Hükümet kurulalı 2 yıl olmadan ekonomik ve siyasal alanda sıkıntılar ile karşı karşıya kalınmıştır. 1993 yılına gelindiğinde hedeflen düzen tutmamış ve çökmüştür. Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarının yol açtığı çıkmaz ile birlikte hükümet politikaları başarısızlıkla sonuçlanmış, ekonomik sıkıntılar, uygulanması hedeflenen tüm projeleri kökten olumsuz etkilemiştir (Kömürcü, 2009: 21). SHP’nin oylarında erime ve iktidar ortağı olarak ülkenin gittikçe artan sorunlarına yönelik çözüm önerileri geliştirmediği için başarısızlıkla birlikte merkez sol derin bir krizin içine girmiştir. Adalet, barış, özgürlük ve demokrasi vaat eden SHP-DYP koalisyonunun iki yılı dolmadan, toplumsal barışın ve iktidarın ciddi anlamda yara almasına sebep olan olaylar yaşanmıştır. Kürt realitesini tanıma iddiasındaki hükümet, bu konu ile ilgili hiçbir adım atmazken, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde insan hakları ihlalleri artmış, özgürlükleri kısıtlayan uygulamaların kaldırılmasında bir gelişme yaşanmamıştır. 1992 yılında yaşanan Nevruz olayları, Kürt aydın Musa Anter’in faili meçhul bir cinayet sonucu ölmesi, 24 Ocak 1993’te Uğur Mumcu’nun öldürülmesi ve 2 Temmuz 1993’te yaşanan Sivas katliamı gibi olaylar ile İSKİ skandalı, SHP’nin varlığının nedenini ve koalisyon ortaklığının şiddetli bir biçimde sorgulanmasını beraberinde getirmiştir (Kömürcü, 2009: 21).

4. SOSYAL DEMOKRAT HALÇI PARTİSİ’NİN KARŞISINDAKİ KRİZ

1990'lar, uluslararası finans sisteminin ve yabancı sermaye etkilerinin fazla yaşandığı dönemdi (Kurt, 2017: 63). Giderek artan küresel piyasa etkisi, Türkiye’nin İhracatı teşvik eden sanayisi ve serbest ticaretin içselleştirildiği ekonomik yapısıyla, Türkiye neo-liberal politikalar çerçevesinde büyük bir değişim geçirdi. Bunların yanında sürekli ekonomik ve sosyal sonuçları olan finansal krizlerle mücadele etmek zorundaydı. Bu süreçte daha fazla demokrasi, özgürlük, katılımcılık ve tanınma talep eden sosyal hareketler de kendini gösteriyordu. İktisadi ve sosyal kürelerdeki bu hareketliliğe rağmen, Türk siyaseti kendisini bu değişimlere cevap verebilecek ve düzenleyici rolünü pekiştirecek bir yönde evriltemedi. Böylece, önemli yönetim ve meşruiyet sorunları ile halktan daha fazla kopuk hale geldi. 27 Mart 1994 yerel seçimleri SHP için tam bir çöküş olmuştur. 1994 yerel seçimlerine ayrı ayrı giren SHP, DSP ve CHP’nin solun toplam oy oranı %25 olabilmişti. Bir önceki seçimde kazanılan büyük kentler Refah Partisi’ne teslim edilmişti. Seçimin peşinden SHP için ikinci büyük darbe, derinleşen ekonomik kriz karşısında alınan ‘5 Nisan Ekonomik İstikrar Tedbirleri’ olmuştur. Bu kararın amacı, enflasyonu hızla düşürmek, Türk Lirası’nın istikrarını sağlamak, ihracat hızını arttırmak, sosyal ve ekonomik kalkınmayı sürdürülebilir hale getirmekti. Fakat çalışanları yoksullaştıran, gelir dağılımındaki adaletsizliği daha da artıran, özelleştirmeyi amaç haline getiren ve sendikalar tarafından sert bir biçimde eleştirilen bu kararların altında SHP’nin imzasının olması, hem parti içinde hem de sol seçmen tabanında tepkinin yönelmesine ve koalisyon ortaklığının açık bir biçimde sorgulanmasına yol açmıştı (Kömürcü, 2009: 22). SHP iktisadi alanda 1980 öncesinin çizgisini sürdürmekle eleştirilmiştir. Gerçekten de parti programındaki haliyle SHP’nin ekonomi programı, özü itibariyle 1980 öncesini yansıtmakta, neo-liberal politikalara karşı gerçekçi bir alternatif sunmamaktadır (Kömürcü, 2009: 13). SHP uzun süre Keynesyen politikaları savunmuş, kriz derinleştiğinde ise neo-liberal anlayışa yönelmiştir.

5. CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN 1990 YILI SONRASI ROLÜ

1990’larda CHP’nin sürekli olarak düşüşü ve marjinalleşmesinin nedenleri vardı. Birincisi bütün siyasi partileri ve CHP’yi kapatan 1980 darbesi, ikincisi sosyal demokrasi içinde artan ayrılıklar, üçüncüsü sosyal demokrasinin sadece parti içi politikalara indirgenmesidir. CHP’nin toplumdan gelen taleplere etkin bir şekilde cevap verememesi ile toplum CHP’nin kimliği ve ideolojisinden koptu (Kurt, 2017: 63). Bunların yanına 1980 ve 1990’lar boyunca sosyal demokrasinin inanırlılığının ve Türkiye’nin sorunlarına çözüm getirebilecek yeterliliğinin azalması eklenebilir. Türk modernleşmesinin doğasındaki değişiklik ve Türkiye’nin küreselleşmeyle giderek artan münasebetinin CHP’ye toplumsal desteğin, ideolojik baskınlığının ve toplumla organik bağının kopmasına sebep oldu. 1994 yerel seçimlerinden sonra Sosyal Demokrat oylar gitgide eriyordu ve bir çatı altında birleşme çalışmaları başladı. 18 Şubat 1995'te toplanan ortak kurultayda 1003 delege birleşmenin CHP, 635 delege de SHP çatısı altında olması yönünde oyunu kullandı. Bunun üzerine CHP’ye katılım kararı alındı. 1995–2000 yılları arası Türkiye politik olarak kararsız, ekonomik krizlerle boğuşan, ideolojik olarak milliyetçi, jeopolitik olarak yalnızlaşmış ve kültürel olarak çelişkilerle dolu bir görüntü çizmekteydi (Keyman, 2007). CHP’nin ise marjinelleşmesinin sebepleri olan Türk sosyal demokrasisinin devlet merkezci yapısı ve Türk modernleşmesinin değişen yapısı 1999 seçiminde doruk noktasına ulaştı. Küresel değişimler Türkiye’nin merkezi ve bölgesel rollerini etkili bir biçimde oynaması için demokratik ve iktisadi olarak kararlı bir ülke olmasını gerektiriyordu. Aynı zamanda, Türkiye içinde farklı toplumsal kesimlerden ülkenin IMF ve ABD gibi uluslararası aktörlere karşı elini güçlendirmesi adına demokratikleşme ve iktisadi kararlılık yönünde ciddi sesler yükseliyordu. Her bakımdan 2001 yılı Türkiye için gerçek bir dönüm noktası oldu. Türk siyaseti için gerekli olan bu iktisadi ve kültürel değişimlerle başa çıkabilmesini sağlayacak bir yeniden yapılanmaydı. 1999–2002 arası dönem iktisadi, demokratik ve toplumsal adalet konularındaki önemli sorunlar küresel bir “üçüncü yol” cevabına siyasi ihtiyacın yapısal çerçevesini çizmiş oldu. Üçüncü Yol, sağ liberal politikalar ile solun sosyal adalet anlayışının sağlanabileceğine ilişkin bir görüştür. Özgürlük, eşitlik, sosyal adalet, insan hakları, sivil toplumun aktifleştirilmesi ve devlet- piyasa ilişkisini ele almaktadır. Sosyal adalet solun en temel fikirlerindendir. Sağ tarafından sosyal adaletin sadece devlet tarafından gerçekleştirilmesi iddiaları üzerinden sürekli eleştirilseler de, sol aslında özgürlük ve eşitlik getirici politikalar savunmaktadır. Diğer yandan, sağ hatta aşırı sağ da, ekonomik özgürlük ile ilgilenmektedir (Gücenmez ve Bedir, 2019: 73). Türkiye’deki sosyal adalet anlayışı, sosyal demokrasi, gelir adaletsizliği, fırsat eşitsizliği, neo-liberalizmin gerektirdiği rasyonel davranış biçimleri, buna göre şekillenen siyasi, sosyal ve ekonomik hayat Üçüncü Yol fikri açısından farklılaşabilmektedir (Gücenmez ve Bedir, 2019: 81). Türkiye’de merkez solun politikalarının bir bölümünün sosyal demokrasiye yakınlaştığı, bir bölümünün ise sosyal demokrasiden uzaklaştığı tespitinden hareketle, küreselleşme özelinde CHP’nin Üçüncü Yol’cu sosyal demokrasinin küreselleşme anlayışına yakın bir çizgide yer aldığını ifade edebiliriz (Emre, Cop, Arslantaş, ve Aladağ, 2017: 118). Koalisyon partileri bu ihtiyaca cevap verebilecek bir ideolojik yapılanmaya sahip değillerdi. Kasım 2002 seçimlerine böyle bir ortamda girildi. 2002 öncesi iki seçimde aktörlerin kimlikleri seçmen davranışında belirleyici olmuştu. Bu iki seçimde aktörler milliyetçi ve parti ile devletin çizdiği sınırlar içinde kalan kimliklere sahipti. 2002 seçimi hem partilerin birbirleriyle yarıştığı hem de sivil toplum kuruluşları ile uluslararası ve uluslarötesi yapıların baskısının hissedildiği bir ortamda gerçekleşti. 2002 seçimleri iktisadi politikaların merkeze odağa konması bakımından da tarihsel bir önem taşımaktadır. Esasen, etkili, demokratik ve güvenli bir devlet yapısıyla serbest piyasanın yönetimi ve sosyal adaletin sağlanması gibi meseleler Kasım 2002 seçiminin doğasını tanımlayan unsurlardır. Burada çelişkili olan ılımlı İslamcı bir parti olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bu vaatlerle seçimden tek başına iktidar olarak çıkması olmuştur. Tersine CHP önündeki fırsatı değerlendirememiş ve muhalefette kalmıştır. 2002 genel seçimlerinde AKP’nin tek başına iktidara gelmesinde koalisyon hükümetlerinin önemli etkisi olmuştur.

6. SONUÇ

Türkiye’de sosyal demokrasi ve gelir adaletsizliğini değerlendirdiğimiz bu çalışmada, elde edilen bilgilere uygun bir şekilde bu konuya ilişkin bazı tespitler yapmak mümkün görünmektedir. Türkiye’nin sosyal demokrasisinin 12 Eylül darbesi sonrası SHP’nin demokratikleşme mücadelesi incelendi. Türkiye’nin sosyal demokrasisinin 1990’lı yıllardaki kriz ile mücadelesi ve Türkiye’nin sosyal demokrat partilerinin neo-liberalizmin yükselişine karşı tavrı değerlendirildi. 12 Eylül 1980 darbesi Türkiye’nin sosyal ve siyasi hayatını yeniden yapılandırdı. Neo-liberal hegemonya çatısı altında, Türkiye’nin sosyal demokrasisi, ekonomik eşitsizlikler ve demokratikleşme çerçevesinde 1980’lerde kendini örgütledi. Fakat 1990’lı yıllarda Türkiye’nin sosyal demokrasisi neo-liberal düzeni kabul etti ve daha piyasa dostu politikalar uyguladı. SHP’nin 1990’larda karşı karşıya geldiği kimlik bunalımının temelinde, kendisini emeğin kitle partisi olarak tanımlamış olmasına rağmen, ideolojisi, politikaları ve söylemini emek öncelikli olarak kurgulayamamış olmasının yattığını tespit etmek gerekir (Kömürcü, 2009: 25).

Türkiye’deki sosyal demokratların devlet merkezli yaklaşımları ve birbirleriyle dışsallaştırılmış ilişkileri benimsedikleri söylenebilir. Bundan dolayı Türkiye’nin sosyal demokrasisi 1990’lı yıllarda kitlelerinin desteğini kaybetti. Türkiye’nin sosyal demokratları 1990’larda neo-liberal devlete, onun sosyal ve ekonomik dönüşümüne karşı alternatif politikalar oluşturamamış, farklı sosyal gruplarla güçlü ilişkileri yıpranmış ve siyasi bir krizle karşı karşıya kalmıştır. 2000'li yılların çağdaş ve modern Türkiye’sini kurmaya aday olan sosyal demokrat hareketin, ilk önce kendi içinde geçmişiyle ve geçmişin olumsuz kalıntıları ile hesaplaşma cesaretini göstermesi gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları [onlarca] yıldır demokrasi mücadelesi veriyor; [yarım asırdan] fazla bir zamandır parlamenter rejimi düşmanlarına karşı yaşatmaya çalışıyor; [çeyrek asırdan fazla bir zamandan beri] grev hakkına sahip; [çeyrek asırdan fazla bir zamandan beri]Avrupa Topluluğuna ortaklık anlaşması var; [yaklaşık 40] yıllık sosyal demokrasi geleneği var. Geçmişimizle kuracağımız sağlıklı ilişkiler, yarınki görevlerimizde başarı şansımızı yükseltecektir (Akat, 2004: 131). Türkiye’nin bundan sonraki demokratikleşme ve gelişme sürecinde, evrensel sosyal demokrasi ilkelerini tamamıyla benimsemiş, hatta kendi pratiği ile onlara katkı yapar hale gelmiş olması gerekiyor. Böyle olabildiği ölçüde Türkiye’nin geleceğine istikrar hâkim olacaktır. Yoksa Sosyal demokrasinin güdük kalması, ülkenin en ciddi istikrarsızlık nedeni olacaktır.

Hatice Tuğçe Kaya — Tugcekaya.974@gmail.com

7. KAYNAKÇA

Akat, Asaf Savaş. “Sosyal Demokrasi Gündemi.” 26 Ocak 2021 tarihinde erişildi. https://akat.bilgi.edu.tr/pdf/sdgundemi-2.pdf

Alkurt, İlcan. “Türkiye’de Siyasal Hayat Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP)” 23 Ocak 2021 tarihinde alındı. https://www.academia.edu/38090077/Sosyaldemokrat_Halk%C3%A7%C4%B1_Parti_SHP

Ayşe Güneş-Ayata (2002) The Republican People’s Party, Turkish Studies, 3:1, 102–121, DOI: 10.1080/714005705

Emre, Yunus; Cop, Burak; Arslantaş, Şenol ve Aladağ, Aras, “Küreselleşme Karşısında Sosyal Demokrasi’nin Konumu: CHP Örneği Üzerine Bir Alan Araştırması”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 14, Sayı 53, 2017, s. 111–128

Gücenmez, Tuğba; Bedir, Eyüp. “Ekonomik Ve Sosyal Politikalara Farklı Bir Bakış: Üçüncü Yol” Kamu-İş, Cilt 14, Sayı3, 2019, s.63–83

Keyman, E. F., Öniş, Z., 2007, Globalization and Social Democracy in the European Periphery: Paradoxes of the Turkish Experience, Gloablizations, vol. 4, iss. 2, pp. 211–228

Kömürcü, Derya. “Geçmişle Gelecek Arasında Bir Alternatif Arayışı: Sosyal Demokrat Halkçı Parti.” 23 Ocak 2021 tarihinde erişildi. http://dergi.neu.edu.tr/public/journals/7/yazardizini/komurcu-d-2009-ekim.pdf

Kurt, Taylan. “A Political Economic Account for Social Democracy in Turkey During The 1990’s.” 23 Ocak 2021 tarihinde erişildi. http://etd.lib.metu.edu.tr/upload/12621577/index.pdf

--

--

Sosyal Demokrasi Gündemi

Çözüm ve değişimi temsil eden Sosyal Demokrasi’nin toplumda yeniden umut haline gelmesi için “Sosyal Demokrasi Gündemi” farklı bir bakış açısı sunmaktadır.